İçeriğe geç

Küçük bir not…

Ben sandığa gidip Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verdim.

Yaşadığım kentte sandık/seçim güvenliği konusunu da onlarca gazeteci arkadaşımla beraber organize bir şekilde takip edip, ihlal olmaması, hiçkimsenin oy çalmaması için de çalışıyorum.

Ancak,

Şu bir kaç hususu da kendi kişisel tarihime not düşmek istiyorum.

16-17 yıllık gazetecilik hayatımın her anında, zulme, faşizme, hırsızlığa, yolsuzluğa vb. her türlü yanlışa karşı o kadar net, o kadar dik durdum ki, vicdanım rahat, başım dik, alnım ak.

Bedeli çok ağır oldu ama davalar, gözaltılar, işkence ve kötü muameleler, saldırılar, zindanlar ve daha bir çok şey bir tek geri adım attırmadı.

Ülke bugün bu haldeyse, milletim bugün zulüm altındaysa bunda benim hiçbir sorumluluğum, hiçbir günahım yok.

Çünkü ben üzerime düşeni gücüm nispetinde yaptım.

Büyük ihtimalle Tayyip Erdoğan’ın kazanacak.

Bunu bilmeme rağmen, bugüne kadar o ve iktidarının yaptığı bütün yanlışlara cevaben gidip ona karşı oy kullanacam.

Sadece bu motivasyonla kullanıyorum.

Çünkü karşısındaki güruh, bugüne kadar onun cehennemine odun taşımak bir yana, hiçbir konuda da ondan aşağı kalmayacak gibi duruyor. Detayına girme gereği bile duymuyorum.

Kürt siyasetçilerinin abuk subuk çağrılarına uymak gibi bir sebebi de yok sandığa gitmemin tamamen kişisel bir tavır.

Boykot bir duruş olabilir ancak iki adaylı bir seçimde boykot ilk seçimde oy vermediğiniz tarafa yarar. Bu kadar basit, bu da bir seçenek değil.

Yine bir Kürt yurtseveri olarak meselenin beni ilgilendiren diğer boyutu da Kürt siyasetinin bu seçimde resmen çökmesi konusu var.

Kürt siyasetinin karar alıcıları büyük bir performans harcayarak, seçimin kaderini belirleyecek olan Kürt halkını, seçimde kaderi belirlenecek olan kriminal bir gruba çevirebildi.

Bundan 3-5 ay önce yüzde 13-15’lerde oyu olduğu varsayılan HDP, tarihi denilen seçimin kilit partisiydi.

Hem Millet hem Cumhur ittifakı bu belirleyici kitlenin desteğine muhtaç ve talipti.

Karar alıcılar bu gücü kullanıp, taleplerinin karşılanması taahüdü ile siyasi tavır belirlemek yerine, ısrarla;

“Biz pazarlık yapmayız” “Bizim talebimiz yok” “Biz Cumhuriyetin ikinci yüzyılını demokrasiyle taçlandıracağız” gibi dünya siyaset tarihine geçecek derecede, kendi realitesiyle alakası olmayan garip bir tutum içine girdi.

Bunu yaklaşık bir buçuk yıl önce, 6’lı masa toplandığında ve HDP dahil edilmediğinde uzun uzun tartıştık.

Benim modere ettiğim her biri 15-20 bin insanın anlık katıldığı, neredeyse bütün Kürt partilerinin en üst düzey yetkililerinin söz aldığı programlarda, özellikle Twitter sohbet odalarında, bu konuları tartıştık.

Basit, ortalama sohbet odalarından bahsetmiyorum dört parçadan, diasporadan Kürt partilerinin başkanlarının, sözcülerinin, temsilcilerinin ve halkın katıldığı programlarda bunları uzun uzadıya, etraflıca konuştuk.

Ortaya çıkan genel kanaat, Kürt siyasetinin parçalı yapısının birleşmeye çalışması ya da en azından ortak paydada buluşarak gücünü birleştirmesi ve bu sinerjinin Kürt milleti lehine kazanıma dönüştürülmesi yönündeydi.

Bunun için Millet İttifakına dahil olmakta, Erdoğan’la belli başlı maddelerde anlaşarak birlikte hareket etmekte, tek başına kendi adayıyla seçime girmekte vardı.

Yaklaşık 10 civarında program yaptım ve benim bildiğim halka açık ve farklı cenahlardan siyasilerin katıldığı en geniş tartışmalar bunlar oldu.

Siyasi partilerin kendi çalışmaları da oldu, örneğin HDP halk toplantıları yaptı ama ne kadar etkili olduğu, ne kadar kişiye ulaştığı ortada.

Başka da halka açık tartışmalar olmadı.

Ne karar verildiyse kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerle verildi.

Ve o kararların sonucunda girilen seçim süreci, alınan garip ve anlamsız tavır, Kürtler arasında birlik çabası yerine, halkın bütün tepkilerine rağmen Türk soluyla kaybettireceği belli ittifakta ısrar ve en son da aday belirlemede halkın fikrinin dikkate alınmaması, liyakatsiz, halkı rahatsız eden isimlerle seçime girilmesi Kürt siyasetine ciddi bir zarar verdi.

Yüzde 15’lerde olması gereken oy oranı yüzde 8’lere geriledi, milletvekili sayısı düştü.

Daha da kötüsü iki seçim ittifakının da partiye vebalı muamelesi yapması, kendi programlarını tamamen Kürtlere yönelik karşı duruş üzerine kuran marjinal ırkçı isim ve hareketlerin iki ittifak blokonu da domine etmesi üzerine şu tablo ortaya çıktı;

Kürtlere ne masada yer var, ne sahada söz sahibi.

Kürtlere adeta şu söyleniyor;

“Siz kurbanlık koyun gibi sıranızı bekleyin, hangimiz kazanırsak boynunuzu uzatın.”

Bu duruma gelmeyi sistem partileri, HDP’ye yönelimler vs. gibi dışsal faktörler üzerinden açıklamak işin en kolayı.

Ama bence tablonun esas sorumlusu Kürt siyasetinin karar alıcılarıdır.

Çok uzatmaya gerek yok, defalarca kez yazdım, söyledim, olması gereken şey makul ve uygulanabilir taleplerle ya mevcut hükümete adım attırmak ya da karşısındaki güçten taahhüt alarak destek sunmak üzerine yapılacak müzakereydi.

Örneğin Erdoğan’a hasta tutsakların bırakılması, kayyum meselesi, İmralı tecridi, savaş politikaları gibi acil bir kaç sorunun çözümü karşılığında destek verilse ya da aynı talepler konusunda Millet İttifakından taahhüt istense, bu ciddi bir dille savunulsa, birinci turda kendi adayıyla seçime girse ve bu motivasyonla ciddi bir oy alıp seçimi ikinci tura bırakan güç olsaydı HDP, bugünkü tablo bambaşka olurdu.

Talepler yerine getirilmese bile bu duruşla Kürtlerin belirleyicilik durumları sadece Kürt siyasetçilerinin propagandist ve ajitatif sloganlarındaki marjinal haliyle kalmayacak, belirleyici güç oldukları tartışmasız şekilde tescillenecek, somutlaşacaktı.

Ama karar alıcılar bunun yerine en olmaması gereken şeyi yapıp ısrarla hiçbirşey istemediğini vurgulayıp, sadece ülkenin demokratikleşmesini isityoruz gibi yuvarlak bir talep ve rijit bir dille, kendilerine yanaşmamasına rağmen Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı aldı.

Buna karşılık “Haddinizi bilin bu ülke sizin değil bizim” diyen bir avuç Türk ırkçısının verdiği cevap, oynadığı oyun galip geldi.

Şimdi çaresiz bir şekilde çırpınıyoruz.

Evet bu seçim dünyanın sonu değil biz Kürtler açısından.

Sadece tarihi bir fırsatı kaçırdık.

Sadece yıllardır allayıp pulladığımız siyasetin hiçbir işe yaramadığını gördük.

Bizim adımıza karar veren siyasetçilerimizin aslında bir halkın sorumluğunun üstlenmiş gibi değil de olaya ergenler arası sidik yarışı gibi baktıklarını gördük.

Kilit noktadan adam yerine konulmayan noktaya taşımalarına rağmen halen pişkinlik yapabildiklerini gördük.

Seçimden sonra daha çok şey göreceğiz gibi görünüyor.

Ben yanılsam ve Kılıçdaroğlu kazansa bile, gördüklerimiz ve göreceklerimiz değişmeyecek.

Kategori:GENEL

Bu yazı yorumlara kapalı.