DEM Parti’nin PM’de tartışıp karara bağlayacağı stratejisi buysa, önceki stratejiden farksız olacak ve günün sonunda yüze göze bulaşacak gibi duruyor.
Bunun anlamı şu; DEM Parti kazanılacak yerde kendi adayıyla girecek, kazanamayacağı yerde CHP adayını destekleyecek. Varsa başka ön plana çıkan parti TİP, DEVA, SAADET, GELECEK gibi CHP ile beraber onu destekleyecek.
Bu zaten denenmiş olan formülün adını “Kent Uzlaşısı” koyunca sonuç değişmiyor.
Ben kişisel görüşlerimi burada https://sinanaygul.com.tr/hedepin-2024-yerel-secim-stratejisi-ne-olmali-2/ özetle yazdım.
Ne düşündüğümüzün parti nezdinde kıymeti olmadığını biliyorum.
Şüphesiz her şeyin en iyisine karar verecek, en iyi siyaseti yapacak arkadaşlar her zaman vardır.
Yine de fikrimizi söyleyelim biz.
Hani ilk gençlik yıllarımızdaki o dilimize pelesenk ettiğimiz “paradigmasal olarak politik özne” olma falan vardı ya, ondan dolayı, bilinçaltında kalmış, nüksediyor arada, fikir beyan etmekliğimiz geliyor.
Yoksa haşa arkadaşların sözünün üstüne söz demek ne haddimize…
Bence,
Kürt siyaseti sonuç alıcı siyaset yapmalıdır, sonuç alıcı olmayan siyaset boştur.
Boş.
Herşeyi bir tarafa bırakalım, karşınızda AKP var.
Gecen dönem, önceki dönem kayyum atadı.
Bu dönem atamaması için bir sebep var mı?
Ne önlem alındı bunun için?
“Kayyım atanacağını düşünmüyoruz. AKP kayyım atarsa duygusal kopuş olur. AKP kayyım politikasının iflas ettiğini gördü.”
Ve benzeri komik, ufuksuz, edilgen, resesif, sonuç hedeflemeyen, fakirin ekmeğine benzer bir umut havasında “beklenti” içinde olmak söz konusu.
Bu da bir önlem değil, politika hiç değil.
“Kayyım atanmaması için AKP’nin demokratikleşmesini bekliyoruz” demek çok daha gerçekçi olur.
Bu konuya ilişkin de kişisel fikrimi burada beyan ettim; https://sinanaygul.com.tr/hedepin-2024-yerel-secim-stratejisi-ne-olmali-3/
Direniş, sivil itaatsizlik, iktidarla pazarlık, sine-i millet gibi bir dizi seçenek var, sonuç almak isteyenler için tabi.
Ama anladığım kadarıyla parti zaten kayyum politikasına dolaylı yoldan boyun eğmiş, kabullenmiş gibi görünüyor.
“Yargıtayda dosyası olanlar…” cümlesi bile siyasi anlamda teslimiyetin dibidir.
Eskiden aday olacaklarda “Bu okul okumuş, bu avukat, bunun bürokrasi deneyimi var, bunlar olsun” denildiğinde tiksinirdik.
Kriterlerin, sistemin meşruiyetini kabule işaret ettiği için tiksinirdik.
Şimdi sisteme açıkça boyun eğen “sicilin temizliği” tercih sebebi olmuş.
Geçen şeçim de “Ama belediye başkanı da gerilla cenazesine gitmesin, ne olacak sanki” gibi cümleler utangaç şekilde telaffuz ediliyordu.
Kayyum politikası, eğer sistem lehine adım attırıyorsa, son derece başarılı olmuş demektir.
Kayyum politikasından umut edilenin sadece belediye arsası satmak, ihale peşkeş çekmek falan olduğunu zanneden ahmaklar var, çünkü kendi dünyaları bu şekilde dönüyor.
Amacın, Kürtlerin kazanımlarını sistem lehine dönüştürmek olduğunu görmüyorlar demek ki.
Ona dönüştükten sonra ne kıymeti var?
Sistemin makul gördüğü kisi, senin belediye başkanın olsa ne, olmasa ne…
Bence bir kıymeti yok.
Olaya ihale, arsa, parsa diye bakanlar için kesinlikle kıymetli, anlamlı, değerli olduğunu biliyoruz.
Belki sadece ben bu kriteri rijit buluyor olabilirim.
Çünkü bana göre bu şartlar altında sicili temiz kişi, sicilini temiz tutabilmiş kişi, çok şeyden taviz vermiştir.
Taviz bir kere verildi mi, sonu gelmez.
Bugün taviz veren yarın başka bir şey verir…
Ve bu kararları alan siyasetçi arkadaşlar,
Ne yapıyorsunuz siz?
Bakın açlık grevleri başlamış, devam ederse, uzarsa sonuç çok kötü olur.
Biri icerde ölürken, boynunuza kravat takıp, ettiğiniz laylaylomun benim gözümde zerrei miskal kıymeti yok.
Hiçbir işe yaramadığını siz de biliyorsunuz.
Yarın belediye kazanınca yine hiçbir işe yaramayacağını biliyorsunuz.
Yaramadı bugüne kadar.
Yaramıyorsa, meşrulaştırır.
Kürdü, ezileni, sömüreni değil, sistemi meşrulaştırır.
Sistem meşru mu, değil mi?
Önce bu sorunun cevabını verin.
Meşruysa ona göre, meşru değilse ona göre siyaset yapın.
Ben gidişatınızı beğenmiyorum, bana güven vermiyor.
Bu yazı yorumlara kapalı.